29 Ekim 2008 Çarşamba

Bir Vuruşta Yedi Tane - Yabancı Masallar

Bir Vuruşta Yedi Tane - Yabancı Masallar

Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, dünyanın bir ucunda bir ülkede bir terzi yaşarmış. Terzi, aylarca beklemesine rağmen bir tane müşterisi olmamış, kimse gelip de ona bir şey diktirmezmiş, çünkü bu terzi doğru düzgün iğne tutmasını bile bilmiyormuş. Bir gün bal, peynir ve ekmekten oluşan sofrasını sermiş. Tam yemeye başlayacakken bir işi çıkmış ve yemeği bırakıp dışarı çıkmış. Döndüğünde balın etrafını pek çok sineğin sardığını görmüş. Genç terzi, bu durum karşısında çok sinirlenmiş, eline bir kumaş parçası alıp sağlı sollu sallamaya başlamış. Derken uçuşan sinekler bir bir yere düşmüş. Terzi, sinekleri saymış. Tam yedi tane sinek öldürdüğünü gören terzinin aklına bir fikir gelmiş. Bir kemer dikip üzerine "bir vuruşta yedi tane" yazmış ve kemeri beline bağlamış. Yemek için getirdiği peyniri bir cebine, kafesteki kuşunu da öteki cebine koymuş, sonra da ver elini meydan deyip yola koyulmuş. Sokak sokak dolaşıp kibirle yürümüş. Onu gören, bir kemerine bakıyor, bir ona bakıyormuş. Herkes yanına gelip, “gerçekten bir vuruşta mı?” diye soruyorlarmış. Terzi ise kendinden emin bir şekilde, "evet" cevabını veriyormuş. Bir böyle iki böyle derken kasabada terzinin adı “bir vuruşta yedi tane” olarak kalmış. Terzi, artık adımın diğer şehir ve kasabalarda da duyulmasını istediğinden yola çıkmış. Az gitmiş uz gitmiş. Dere tepe düz gitmiş. Dağ ve tepeleri aşmış. Akşam olmak üzereyken bir ağacın altına oturup dinlenmek istemiş. Ağacın altına geldiğinde bir de ne görsün. Bir dev adam horul horul uyumuyor mu? Adamın başucuna dikilmiş. Dev uyanır uyanmaz, bir terziye, bir de kemerine bakmış. Bir müddet öylece baka kalmış. Sonra da kahkahalar atarak gülmeye başlamış. Bir yandan da, demek bir vuruşta yedi can, öyle mi? diyerek alay ediyormuş. Terzi ise ciddiyetini hiç bozmadan, "inanmıyorsan ispatlarım", demiş. Dev bu söz altında kalmamak için yerden bir taş almış, iki avucunun arasında sıkmış. Avucunu açtığında ise taşın un gibi olduğunu, terziye doğru uzatarak göstermiş. Bir yandan da gülerek, “bunu yapabilir misin?” diye terziye soruyormuş. Terzi, “bu da iş mi, ben taşın suyunu çıkarırım, demiş. Bundan sonra terzi, dev görmeden elini cebine sokmuş, peyniri çıkarıp hemen yere eğilmiş, taş alıyor gibi yapmış. Peyniri avucunun içinde sımsıkı sıkmış. Az sonra ise peynirin suları akmaya başlamış. Dev, terzinin kuvvetine çok şaşırmış. Ağzı açık olanları şaşkınlıkla izliyormuş. Dev bunun üzerine eline kocaman bir taş almış. Taşı göğe doğru fırlatmış. Taş, iki dakika sonra yere düşmüş. Terzi hiçbir şey söylemeden hemen elini cebine atmış ve kuşunu cebinden çıkarmış. Yerden taş alıyormuş gibi yaparak havaya doğru fırlatmış. Kuş uçup gitmiş, ama dev onun kuş olduğunu anlamamış. Devle terzi taşın düşmesini beklemişler, ama taş düşmemiş. Terzi, “boşuna düşmesini bekleme. O taş yere düşmeyecek, çünkü ben havaya bir taş attım mı o yere düşmez.”, demiş. Dev, bütün bu olanlardan sonra terzinin çok kuvvetli biri olduğuna inanmış. Onun huzurunda saygı ile eğilip konuşmaya başlamış,”bundan sonra efendim sensin, sen ne istersen onu yapacağım”, demiş. Bunu duyan terzi, dev adama, "önüme düş", demiş. Dev önde terzi de arkasında yola koyulmuşlar. Dev, bir an olsun terzinin emrinden dışarı çıkmıyormuş. Gide gide ülkenin başkentine gelmişler. Kralın huzuruna varmışlar. Kral karşısında ülkesinin en azılı haydudunu görünce şaşırmış. Bir de terzinin kemerindeki yazıyı okuyunca şaşkınlığı iki kat artmış. Terzi krala, “bu dev adamı huzurunuza getirdim, nasıl bir ceza verirsiniz, bilmiyorum”, demiş. Bu durum, kralın çok hoşuna gitmiş. Terziye, “ülkemde iki tane daha dev adam var, onları da yakalarsan, dile benden ne dilersen”, demiş. Bunun üzerine terzi hemen yola koyulmuş. Az gitmiş uz gitmiş. Dere tepe düz gitmiş. Gide gide devlerin bulunduğu mağaraya gelmiş. İki dev baş başa vermiş, bir ağacın altında horul horul uyuyormuş. Terzi cebine taş doldurup ağaca sessizce çıkmış. Taşlardan birini, uyuyan devin birine atmış. Kafasına taş düşen dev, korku ve telaş içinde uyanmış. Arkadaşının yakasından tutup, “bana niçin vurdun” diye hesap sormuş. Bir müddet didişmişler. Derken yine horul horul uyumaya başlamışlar. Terzi bir taş daha atmış. Aynı dev tekrar uykusundan uyanmış. Başı acıyan dev, arkadaşıyla, “sen bana niçin taş attın” diye kavga etmeye başlamış. Bir kavga kopmuş ki toz topraktan göz gözü görmemiş. Sonunda iki dev çok yorulmuş. Biri bir tarafa, öteki de bir diğer tarafa yığılmış. Bunu gören terzi, hemen ağaçtan inmiş. İki devi de bir güzel bağlamış. Kralın yanına gidip durumu bildirmiş. Kral, bu habere çok sevinmiş. Yalnız bir dert daha varmış. Terziden ormana dehşet saçan yaban domuzunun yakalanmasını istemiş. Terzi, kralın bu isteğini de kabul etmiş. Hemen yola koyulmuş. Gide gide ormana varmış. Yaban domuzunu görünce kaçmaya başlamış. Bir müddet böyle koşmuşlar. Önlerine çatal şeklinde bir ağaç çıkmış. Terzi bir zıplayışta burayı geçmiş. Bu çatal ağaca yaban domuzu sıkışıp kalmış. Terzi, krala gidip yaban domuzunun yakalandığı yeri de söylemiş. Kral çok sevinmiş. Terziye, “şimdi, dile benden ne dilersen”, demiş. Terzi de, “sayın kralım, kızınızla evlenmek isterim”, demiş. Kral, bu yiğit ve cesur genci çok sevdiğinden, dünyalar güzeli kızını terziyle evlendirmeyi hemen kabul etmiş. Kırk gün kırk gece düğün yapılmış. İğneyi tutamayan terzi, aklı sayesinde kralın güzel kızına kavuşmuş. Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine.





Not: İçerik, internetten alınarak derlenmiştir.